Obezite özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sıklığı hızla artan, toplum sağlığını ve sağlık harcamalarını önemli derecede etkileyen, devletin ekonomik yükünü artıran beslenme ve sağlık sorunlarındandır. Günümüzde dünyanın birçok ülkesinde sağlık tehdidi haline gelen obezite, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ‘Yağ miktarının insan vücudu dokularında sağlığı bozacak ölçüde anormal ve aşırı miktarda artışı’ olarak tanımlanmaktadır. Vücuttaki yağ miktarına ve dağılımına bağlı olarak hastalıkların hayati risk taşıma olasılığı değişkenlik göstermekte, yaşam kalitesi ve süresini olumsuz yönde etkilemektedir. Obezite kalp-damar, sindirim, solunum, hormonal sistem gibi vücutta birçok organ ve sistemi etkileyerek hipertansiyon, Tip II diyabet, kalp-damar, osteoartrit, safra kesesi hastalıkları, kanser (meme, prostat, kolon, endometrium vb.), gastroözafagial reflü, uyku apnesi ve solunum yetmezliği vb. hastalıklara neden olur.
Obezite, aşırı enerji tüketimi, yetersiz enerji harcaması veya her ikisinin neden olduğu uzun süreli enerji dengesizliği, kişinin genleri ve çevresi (yaşam biçimi, davranış ve sosyo-ekonomik) arasındaki kompleks ilişkinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir hastalıktır. Obezite, hareketsiz yaşam tarzı ve aşırı besin alımını destekleyen sosyo-kültürel çevre, posası düşük ve aşırı yağlı besinlerin tüketiminin artması etkendir.
Günümüzde birçok ülkede sıklığı hızla artan obezite gelişiminde başlıca risk faktörleri; fiziksel aktivitede azalma, beslenme alışkanlıkları (glisemik yükü yüksek(kan şekerini hızlı yükselten), enerji yoğunluğu yüksek(yüksek kalorili) besinlerin fazla tüketilmesi, yaş, cinsiyet, medeni durum, doğum sayısı ve doğumlar arası süre, psikolojik problemler, genetik faktörler ve eğitim düzeyidir.
Obezitenin tedavisi ve yönteminde amaç, vücut ağırlığını azaltmak için yaşam tarzında, özellikle sağlıklı beslenme ve uygun fiziksel aktiviteye yönelik uzun süreli davranış değişiklikleri oluşturmaktır. Obez bireylerde başlangıçtaki ağırlığın %5-10’u arasında kilo kaybı kısa dönemde sağlığın geliştirilmesine katkı sağlar ve hastalıkların yan etkilerini azaltır. Beslenme alışkanlığını düzeltmeden sadece hızlı kilo kaybetmek hedeflendiği zaman ve çok düşük kalorili diyetler uygulandığı zaman metabolizma iyice yavaşlar ve bu tip diyetler bırakıldıktan sonra çok hızlı bir şekilde geriye kilo alınmaktadır.
Diyet yaparken öğün atlamamak özellikle de kahvaltıyı atlamamak çok önemlidir. Kahvaltı yapıldığı zaman ve kahvaltıda posası yüksek esmer ekmek ve bol sebze de bulundurulduğu zaman hem alınan posa miktarı artacağı için tokluk hissi sağlanmakta hem de bu nedenle sıklıkla zararlı olan besinlerin atıştırılması önlenmektedir.
Obezitenin tedavisinde kullanılan çeşitli diyet tedavileri ve tedaviye yardımcı olarak uygulanan yöntemler vardır ve kullanılan yöntemlerin kişiye uygun ve o kişiye özel olarak planlanması gerekmektedir. Başarılı bir diyet programını planlamak için ilk aşama kişinin beslenme hikayesinin alınmasıdır. Beslenme hikayesinde bireyin yediklerinin miktarı, kaç öğün beslendiği, öğünlerinin süresi, sıklıkla tercih ettiği ve sevmediği besinler, hangi duygu ve düşünce ile yemek yediği, kiminle ve nerede yediği, uyguladığı pişirme ve hazırlama yöntemleri bulunmalıdır. Beslenmenin yanında bireyin fiziksel aktivite düzeyi de sorgulanmalıdır. Bu da bize gösteriyor ki sosyal veya görsel medyada açıklanan diyet önerileri herkese uygun olmayabilir ve kişi yarar sağlayacağına kendine zarar verebilir.
Sağlık ve obezite konusunda öneriler yapan uluslararası kuruluşlar obezite tedavisinde çeşitli besinlerden oluşan yeterli protein, vitamin, mineral ve posa içeren, enerjinin makro besin ögelerine(karbohidrat, protein, yağ) dağılımı dengeli, kişinin gereksinimini karşılayacak kadar düşük kalorili (çok düşük kalorili olmayan) bir diyetle birlikte, egzersiz ve davranış değişikli tedavisini de içeren, maliyeti çok yüksek olmayan zayıflama programlarını önermektedir. Diyetin enerjisi bireyin ağırlık ve boy ölçümleriyle fiziksel aktivite düzeylerine göre bireysel olarak planlanmalıdır. Bireyin günlük enerji alımı, haftada 0.5- 1 kg ağırlık kaybını sağlayacak şekilde azaltılmalıdır. Bu durum yağsız vücut kitlesinden daha az, yağ kitlesinden daha çok kaybetmeyi sağlar. Zayıflama programlarında bireyin bazal metabolizmasının altında enerji verilmemelidir. Kilo kaybını sağlarken mümkün olduğu kadar yüksek enerjili (en az bazal metabolizma düzeyinde) diyetlerle kişilerin uzun zamanda zayıflatılması sağlanmalıdır. Amerikan Kalp (AHA) ve Diyabet Dernekleri (American Diabetes Association-ADA) enerjinin % 55- 60’ının karbonhidratlardan % 25-30’unun yağlardan ve % 15-20’sinin proteinlerden gelmesini önermektedir. Diyetisyene başvurduğunuz zaman tüm bunlara dikkat edilerek size özel bir diyet tedavisi planlanıp planlanmadığına dikkat etmelisiniz. Diyetisyen olmayan hiç kimseden de diyet önerisi almamalısınız. Eğer size hızlı kilo kaybettireceğine dair vaatlerde bulunan bir kişi diyetisyen dahi olsa güvenmemelisiniz. Sizin sağlığınızı gerçek anlamda düşünün bir diyetisyen asla size haftada yarım kilo ile 1 kilo’dan daha fazla kilo vereceğiniz vaadinde bulunmaz.
Diyetinizle ilgili detaylı bilgi almak için bir diyetisyene başvurmayı ihmal etmeyin.
Uz. Dyt. Hidayet Ağören