Doyma, yemek yeme sırasında besin alımının kesilmesi anlamına gelirken, tokluk ise doymanın ardından tekrar açlık hissinin oluşumuna kadar geçen süreyi tanımlamaktadır. Doyma ve tokluk vücudun iştah kontrol sisteminin ve enerji alımının sınırlarının önemli bir parçasıdır. Halen gerçekte doygunluk mekanizmasına ne kadar faktörün katıldığı tam olarak bilinmese de, iştahı kontrol altında tutmak için var olan iç mekanizmalarla birlikte, bunlardan bağımlı veya bağımsız çalışan, toklukta etkili olan dış etkenlerin de var olduğu bilinmektedir. Çevresel uyarıcıların, beslenme motivasyonunu arttırarak önemli bir faktör olabileceği işaret edilmektedir. Günümüzde var olan obezojenik çevrenin (yüksek enerjili, lezzetli, büyük porsiyonların), besin alımının bilişsel ve fizyolojik kontrollerini zayıflattığı ve böylece aşırı yeme ve vücut ağırlığı artışına katkıda bulunduğu düşünülmektedir.
Doyma ve toklukta etkili olan dış faktörler besinlerin lezzeti, besin çeşitliliği, porsiyon boyutu, uyku süresi, fiziksel aktivite durumu, yemek yeme sırasında televizyon izleme gibi uğraşlar ve sosyal durum olarak sınıflandırılabilir.
Günümüzde artan besin tüketimi sadece enerji ve besin ögelerine olan ihtiyaç nedeniyle değil, aynı zamanda besinlerin lezzeti ve besinlerden alınan hazla ilgilidir. Dolayısıyla yeme davranışını kontrol eden vücudun ihtiyacına bağlı olarak dengeyi sağlayan sistemin yanı sıra, ihtiyaç olmaksızın lezzetli besinlerin tüketiminden sağlanan haz amacıyla besin tüketimine neden olan bir sistem de söz konusudur. Lezzetli yiyeceklerin tüketimiyle vücutta bu sistemin uyarıldığı ve bazı besinlerin ihtiyaç olmadığı halde aşırı tüketildiği, besin alımının arttığı, tokluk hissinin algılanmadığı görülmektedir.
Öğünlerdeki besin çeşitliliği de tüketilen besin miktarını etkilemektedir. Eğer sunulan besin tek tip ise, temel açlık duygusu azalacağından tüketim bayağı erken sona erecektir. Ancak bu durum sonrasında farklı bir besin sunulması halinde birçok insanın, açlıklarını gidermiş olmalarına rağmen ikinci besinden tüketmeye meyilli olduğu görülmektedir. Bu bizlere besin çeşitliliğinin doymadaki etkisini göstermektedir.
1970-2000 yılları arasında porsiyon boyutları kıyaslandığında gerek market, restaurant gerekse ev ortamı olsun porsiyon boyutlarının yaklaşık 10 kat arttığı görülmektedir. Porsiyon boyutlarının artış yönünde değişmesinin nedeni, yemek satan firmaların daha çok satış yapması amacıyla az miktarda para artışıyla, daha fazla yemek satmaya yönelmesi politikasına bağlanmaktadır. İnsan yaşamına tamamen yerleşmiş durumda olan büyük porsiyon boyutları ise ne yazık ki artık insanların gözünde standartlaştığından bu büyük porsiyonlar normal boyut gibi algılanmakta, alınan fazla enerji önemsenmemekte ve daha küçük boyutların tüketilmesi bireyleri tatmin etmemektedir. Yetişkin bireylerin porsiyon boyutları arttıkça enerji alımının arttığı, bu artışın ise daha sonraki öğünlerde telafi edilemediği, aksine kişilerin gün boyunca daha fazla yemeye devam ettiği görülmektedir.
Bunların yanı sıra normal sürenin dışındaki uykunun (uzun veya kısa uyku süresinin) artmış besin alımı ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Enerji dengesinin düzenlenmesinde rol oynayan metabolik, iştahı düzenleyen bazı hormonların salgılanmasındaki değişiklikler besin alımını artırma yönündedir. Aynı zamanda az uyuyan bireylerin yemek yeme için daha çok vakitlerinin olduğu ve bunun besin alımını arttırdığı düşünülmektedir. Uyku kısıtlaması olan bireylerin kendini daha yorgun ve gün içerisinde daha uykulu hissetmeleri, kişileri bu uyku hissini giderebilmek için yüksek enerji içerikli içecek ve yiyeceklere yöneltmektedir. Kısa süreli uykuya bağlı yorgunluk hissetmek, bireylerde fiziksel aktiviteyi düşürmekte ve sedanter (hareketsiz) yaşam sürmeye neden olmaktadır.
Fiziksel aktivitenin vücuttaki etkisi genellikle; zindeliği arttırma, vücut kompozisyonunu değiştirme (yağsız vücut kütlesini artırma), enerji harcamasını arttırma şeklindedir. Televizyon, elektronik oyun ve kişisel bilgisayar gibi teknolojik aygıtlar ile ulaşımdaki gelişmeler, fiziksel aktiviteyi azaltıp, sedanter bir yaşam biçimini geliştirmiş ve enerji alımını artırmıştır. Buna paralel olarak, fiziksel aktivite ve iştah arasındaki ilişki incelendiğinde fiziksel aktivite süresine bağlı olarak iştah durumunun değişebileceği bilinmektedir.
Dijital ortamlarla beslenme kaynaklarına ulaşım ve çeşitlilik artmıştır. Bireylerin tükettiklerini nette paylaşma alışkanlığı diğer insanların farklı lezzetlerle buluşmasına ve beslenme şekillerinde farklılaşmaya zemin hazırlamaktadır. Beslenme şeklinin ve ortamın paylaşımı aynı şekilde diğer insanları etkileyerek, gören kişide arzulanan bir obje olarak algılanmakta ve acıkma söz konusu olmaktadır. Bu durum ise planda yokken diğer bireylerde yeme arzusunu uyandırmaktadır.
Televizyon izlemenin dikkat dağıtıcı bir etkinlik olması, kişinin doygunluk ve tokluk hissini önemsememesine yol açtığını düşündürmektedir. Televizyon veya farklı bir şeyle yemek yeme sırasında meşgul olan bireylerde tokluk sinyallerine daha az tepki verme ve daha çok yemek yeme eğilimi bulunmaktadır. Televizyon izleme, artmış şişmanlık riski ile ilişkilendirilmektedir. Aynı zamanda bireylerin başkalarıyla birlikte yemek yediği durum, yalnız yemek yediği duruma göre kıyaslandığında, yemek süresinin uzaması ve diyet kısıtlamasının hafifletilmesi gibi nedenlere bağlı olarak daha fazla enerji alabileceğini göstermektedir. Bu noktada yemek yeme süresi önem kazanmakta olup, yemek masasında kalma süresinin çok kısa (hızlı yeme) olması durumundaki risk, aynı şekilde çok uzun süre yemek masasında kalma durumunda da geçerli olabilmektedir.
Görüldüğü gibi gelişen ve değişen çevre koşulları vücudumuzun temel ihtiyacı olan beslenmemizi de etkilemiştir. Çevrenin bu dezavantajlarını avantaja çevirebilmede konuyu bilirkişilerden bilgi almak, beslenmeye bağlı doğabilecek sorunları engellemede oldukça önemlidir.
Uzm. Dyt. Cemre ELMAS