Irritabl Barsak Sendromu (IBS) 4 farklı alt gruptan oluşan ve halk ağzında daha çok spastik kolon olarak bilinen bir sendromdur. Erkeklere göre kadınlarda daha çok görülmektedir. Özellikle son dönemlerde artan stresli yaşam koşulları, çevre ile yiyeceklerimizdeki kirlilik ve kullanılan ilaçlarla her geçen gün daha fazla kişinin tanıştığı, sosyal yaşam kalitesini oldukça düşüren bir sendromdur.
IBS’i ‘hastalık’ yerine ‘sendrom’ veya ‘özel bir sağlık durumu’ olarak adlandırmak daha doğru olacaktır; çünkü IBS’i olan kişilerin barsak yapı veya yüzeyinde herhangi bir bozulma yoktur. Buradaki sorun barsak kaslarının işlevselliğiyle ve bazı besinlerin sindirilmesindeki zorlukla alakalıdır.
IBS teşhisi zor konulan bir durumdur. İlk dönemlerde belirtiler benzer olduğundan ülseratif kolit gibi, barsağa özgü bazı daha ciddi seyreden hastalıklarla karıştırılabilmektedir. Ayrıca şiddetli barsak şikayeti olmayanlar da rahatsızlıklarını göz ardı edebilmekte ve doktorlara başvurmamaktır. Buna rağmen dünya genelinde her yıl binlerce kişiye teşhis konulmaktadır.
IBS’in oluşum sebeplerine bakıldığında birden fazla faktörün rol oynadığını görebiliyoruz. Stres – gerek fiziksel gerek psikolojik, steroid kullanımı, aspirin veya ibuprofen gibi anti enflamatuar ilaçlar, barsak paraziti öyküsü, gıda zehirlenmeleri, aşırı antibiyotik kullanımı, yanlış beslenme alışkanlıkları (özellikle düşük posa, aşırı şeker tüketimi) ve hayatımızın birçok alanında maruz kaldığımız, pestisit ve katkı maddeleri gibi, sentetik kimyasallar zamanla barsak bütünlüğüne ve oradaki mikrobiyal dengeye zarar vermektedir. Özellikle mikrobiyal dengenin bozulmasıyla bağışıklık sisteminin ‘sağ kolu’ olarak bilinen yararlı bakterilerin oranı azalır ve ileriki dönemlerde, IBS’e ek olarak, birçok hastalığa davetiye çıkarır.
IBS kendini gaz, karın içi kramplar, şişkinlik hissi, ishal, kabızlık ve sancı gibi belirtilerle gösterir. Bu belirtilerin bazıları veya tümü IBS’i olan bir kişide görülebilir. Karın bölgesindeki kramplar ve buna bağlı diğer şikayetler düzensiz barsak kasılmalarından dolayı oluşmaktadır ve aslında bu yüzden IBS ‘spastik’ kolon olarak tanımlanmıştır. Kişi bazı şikayetleri diğerlerine göre daha hafif hissedebildiği gibi, kişiler arasında da şikayetlerin şiddeti değişiklik gösterebilmektedir. Tüm bunlar düşünüldüğünde kişinin sosyal hayat kalitesi ile belirtilerin seyrinin doğru orantılı olduğuna şüphe yoktur.
IBS kişileri yaşam değişikliğine yönlendiren bir durumdur. Bu kişilerin düzenli olarak hayatlarına sokacakları egzersiz programları hem stres düzeylerinin azalmasına hem de fiziksel yönden daha iyi hissetmelerine katkı sağlayacaktır. Bunun yanısıra barsak şikayetlerinin azalmasında en büyük rolü oynayacak olan kişinin beslenmesidir. Avustralya’daki Monash Üniversitesi tarafından geliştirilen düşük FODMAP diyetinin (FODMAP=Fermentable Oligosaccharides Disaccharides Monosaccharides and Polyols) IBS’i olan kişilerde başarı oranı yüksek bulunmuştur. Burada bahsi geçen içerik maddeler günlük hayatımızda tükettiğimiz birçok besinin içinde bulunmaktadır. Bunlara birkaç örnek olarak bal, pekmez gibi basit şeker içeren besinler; elma, armut, şeftali gibi meyveler; kurubaklagiller; enginar, pırasa ve soğan gibi sebzeler ile laktoz içeren süt ürünlerini verebiliriz. Bazı bireyler katı bir düşük FODMAP diyeti uygulamak zorunda kalabilir ancak burada önemli olan kişinin ‘deneme yanılma’ yöntemini kullanarak listedeki hangi besinlerin kendisi için uygun olduğuna karar vermesidir. Çünkü bir IBS’li için sarı ışık olan bir besin, bir başka IBS’li için kırmızı ışık olabilmektedir.
İyi tarafından bakılacak olursa IBS kişinin hayatına, stresi kontrol ederek ve düzenli egzersiz ile beslenme alışkanlıkları yerleştirerek özen göstermesine yardımcı olacak bir araç olarak da görülebilir.
Uzm. Dyt. Eliz ARTER